27 Temmuz 2011 Çarşamba

Bayrampaşalı altı kadını sarınıp birbirlerini sardıkları buruk bir güvenin yaktığı iddia ediliyor.

Zonklayan bir anının künt acılarla mırıldandığına bakılırsa, tavanları ve duvarları yıkılıp kapıları üzerlerine kapanan kadınları birer birer deviren sadece bombalar, kinetik enerjisi yüksek kurşunlar veya envanterlerde bulunmayan gazlar olmayabilir.

Olay mahaline vardığımızda, yüzleri damlayan kadınların koğuşlarına bakıp eriyen parmaklarıyla gösterdikleri beyaz tortular içimize çöküyor. Yanan yatakların kara dumanlarına karışan beyaz bir gazın kumaşlara dokunmayıp kadınları sündürdüğü biliniyor.

Yeni bir iddiaya göre ise altı kadının kara tozları birbirine neftle yapışmış olabilir. Bayrampaşalı altı kadının yangın gözlerini birbirlerinden ayırıp çatıya diktiği ve onlara dudaklarını ıslatıp acılarını silsinler diye ıslak battaniyelerin yollandığı söyleniyor. Sarınıp birbirlerini saran kadınlardan tek bir alev çıktığı öne sürülüyor.

Tanık var mı peki diyoruz. Birsen diyor ki biz görmedik, ben o sırada dondurma gibi erimiş başımdan saçlarımı çıkarıyordum, Hacer de burnunu arıyordu.

Biz de görmedik, diyoruz. Görmedik görmüyoruz.

22 Temmuz 2011 Cuma

Toplu mezarlar haritası kalbimizin tozuna çiziliyor.

Uzun zaman görmezden geldikten sonra bir zaman da gözlerimizi kaçırdığımız çürümüş cesetler çöplüklerden yoklama veriyor.

Partili Hüseyin diyor ki uzanan bu elleri tutalım, yoksa kolları köpekler kapıyor.

Toprağa sızan kanı enlem upuzun gözyaşlarını boylam alıyoruz. Noktaları birleştiriyoruz. Sizi bizi hepimizi damıtıp bir koyu neftle haritamızı çiziyoruz.

Define değil hazine onlar diye sözümüzü ütüleyip anneler, kardeşler, sevgililer ve çocuklar peşimizden geliyor. Hep beraber ölülerimizin kalan kol ve bacaklarını da koparan bir kepçeyi evcilleştirmeye çalışıyoruz.

Parçalanmış pabuçlarla köy köy dolanan annelerinin bulamadığı 90ların kötü çocukları, dere içlerinden, kuyu diplerinden, bahçelerden ve harabelerden sobe diyecek mi sonunda? Bekliyoruz.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Cam silerken bulutlara takılan temizlikçi ablalar başörtülerini gevşetip uçmaya devam ediyor.

Her yıl tepelere tırmanan 50 civarında abla ve teyzenin kötü beslenme ve yetersiz egzersiz nedeniyle kanatlarını geniş açamayıp hızlı çırpamadığı, çoğunun beton pek azının da toprak zemine çakıldığı ifade ediliyor.

Çürük bir sandalyenin üstünde güneşi selamlayan Yeter Akyüz, camsil kokulu tozlu sarı toz bezini sallayarak iniş yaptığı apartman otoparkında bir gövdelik yer kaplayanlardan.

Mikrofonumuzu uzatacak yer bulamadığımızdan ve bu bulanık kırmızılığı gözümüzün önünden çekmek istediğimizden aklımızı Yeter Teyze'nin kara gözlü beyaz tenli çanta takıp ilkokula başlama yaşındaki oğlağına çeviriyoruz.

Dört kardeşin en utangaçı olan kıvırcık, kapı açıldığında arkasına saklanacak bir etek bulamamaktan şaşkın. Yorganların ve döşeklerin üst üste istiflendiği köşeye sinip yamaların arasına kendini ekliyor.

Birbirlerine akan ıslak kara gözlerinden babası olduğunu anladığımız adam bize yaklaşıyor ve yaklaştıkça büyüyüp kocaman olan tek elini uzatıyor. Ellerimizi arkamıza saklıyoruz. Hep böyle oluyor, diyor ıslak kirpikli adam. Biz elimizi veriyoruz elimizi alıyorsunuz. Sizin elinizi biz hiç alamıyoruz.

Benli Gülhan çayları getiriyor, alıyoruz. Yanımıza oturunca pervaz çürükleri gıcırdıyor, ayaklarımızın altında fayans kırıkları çatırdıyor. Sonra odaya yer silerken popolarına el izi sinen kadınlar sırtlarını duvardan ayırmayarak giriyor. Bebek bakmak için girdiği bernacinli evin tüm kapıları kaybolup susuz umutsuz hapis kalan N., artık içerilere girmek istemiyor. Böylesi daha iyi, deyip sokaktan pencereye yaslanıyor.

Ablalar ve teyzelerin uzun saplı süpürgeleri olmalı ki kanatları kırıldığında da uçabilmeliler, diyor Gülhan. Her kadına bir avuç süpürge otu diyor sonra. Süpürge otlarını tanıyalım. Tohumlarını tanıyalım. Cebinden bir avuç süpürge tohumu çıkarıyor. Popolarındaki izleri saklayarak yaklaşıyor kadınlar. Her ay kırılmış 15 kadın daha yaklaşıyor.

O kadar kalabalık oluyor ki bize yer kalmıyor. Kalkıyoruz. Bize müsade. Gökyüzünde görüşmek üzere, diyoruz. Görüşmek üzere.